Temmuz 18, 2010

YILMAZ ÖZDİL




Türkiye’den sıkıldığım zaman, İzmir’e giderim ben.

* * *
Fatih sultan meeee-hmet köprüsü... adlı yazısından;
yanımda gıcır gıcır range rover
var, 250 bin dolar, gidemiyor...
onun yanında üçüncü el spring
var, 5 bin lira, gidemiyor...
mao bile sağlayamadı bu eşitliği!

* * *
... a benim bidon kafalım?
Şimdi iyi dinle...
Yap elini yumruk.
Şeytan kulağına kurşun der gibi vur bakayım kafana iki defa...
Ne duydun?
"donk donk" di mi?
(Adalet ve Kalkınma Partisi'ne oy verenlere hitaben)

* * *
Tatilden döndüm... "Kürtçe" başlıklı bir yazı yazdım. Bugün çıkacaktı.

Şöyle başlıyordu:

"Kimimiz Türk, kimimiz Kürt, kimimiz Laz, kimimiz Çerkez... Yahudimiz, Rumumuz, Ermenimiz, Rus gelinlerimiz, Alman damatlarımız; uzatmayayım, ’mozaik’ derler, değiliz aslında, ’ebru’yuz, koskoca bir aileyiz... Ve ortak bir vatanımız, ortak bir resmi dilimiz var bizim; Türkçe... Bizi, biz yapan…"
Şöyle devam ediyordu:

"Dünyaya entegreyiz; İngilizce de öğreniriz, Japonca da... Elbette, anadilini de, mesela Kürtçeyi de öğrenmek en doğal hakkıdır yurttaşların... Ama bu doğal hakkı, ’açılım’ adı altında, ’resmi dil’ haline dönüştürmeye çalışmak, bizi biz olmaktan çıkarmaz mı? ’Bizi bize yabancı’ hale getirmez mi? İki lisanlı toplum olursak eğer... Birlikte yaşamak isteyen, sorunlarını konuşa konuşa çözme iddiasında olan, ancak, birbirinin dilinden anlamayan bir toplumu, hangi tutkal bir arada tutabilir?"

Ve şöyle bitiyordu:

"Silahla beceremeyen bölücülerin tuzağına düşmemeli Türkiye... Kanın durması için teröriste bile şefkat gösterilebilir; bakarsın, tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır... Fakat farklı dil, kardeşi kardeşe yabancı haline getirir ki, terörden tehlikelidir."

Yazı buydu.

Peki, "sansür" nerede? Şurada...

Yazıyı Kürtçe yazmak istedim!

Hayır... Amacım, Türkiye’nin en etkin gazetesinde ilk Kürtçe makaleyi yazan kişi olmak değildi... Yukarıdaki satırları okuyacaktınız ve anlamayacaktınız.

Amacım işte buydu.

Araya "ikinci resmi lisan" girdiğinde... Farklı etnik gruplara mensup olan, ancak, Türkçe konuşarak, Türkçe yazarak, Türkçe okuyarak "anlaşan" bir toplumun, nasıl aniden birbirine yabancılaşacağını görecektik... Kanıtı da, bu yazı olacaktı.

E hani sansür?

Buyurun... Kürtçe bilmediğim için, Türkiye Çevirmenler Derneği’ne başvurdum, "Bu yazıyı Kürtçeye çevirmek istiyorum" dedim. "Hay hay" dediler, İstanbul’daki " yeminli tercüme bürosunun telefonlarını verdiler. Aradım... "Hay hay" dediler, Kürtçe tercüman bulmak için iki gün izin istediler ve çevirme ücretinin de 180 lira artı KDV olduğunu belirttiler... "Hay hay" dedim, fatura bilgilerimi gönderdim, yazımın Kürtçe tercümesini beklemeye başladım.

İki gün sonra... Türkiye Çevirmenler Derneği’nden aradılar... "Kürtçe tercüman bulduklarını, hatta 8 tane Kürtçe tercümana başvurduklarını, ancak 8 tercümanın da bu yazıyı Kürtçeye çevirmek istemediğini" söylediler...

Allah Allah! Niye birader?

"Yazının içeriğini uygun bulmamışlar!"

(Bu arkadaşlar "yeminli" tercüman ama yeminleri bi acayip... İçeriğini beğenirlerse, tercüme ediyorlar, beğenmiyorlarsa, etmiyorlar... Sanırsın, tercüman değil, sansür kurulu!)

İşte böyle... Terör, bizi bölemez. Lisan, böler. Cart diye.

Bizi bize yabancı eder. Kanıtı da bu yazı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder