Temmuz 18, 2010

YAVUZ SULTAN SELİM



Sanma şâhım / herkesi sen / sadıkâne / yâr olur
Herkesi sen / dost mu sandın / belki ol / ağyâr olur
Sadıkâne / belki ol / âlem de / serdâr olur
Yâr olur / ağyâr olur / serdâr olur / dildâr olur.

(Kendisine hakaret içeren şiirler gönderen Safevi hükümdarı Şah İsmail'e yazdığı şiir.Bu şiir soldan sağa ve yukarıdan aşağıya okunduğunda aynı dizeleri verir.Dünyada benzeri yoktur.)


***


Merdüm-ü dideme bilmem ne füsun etti felek
Giryemi etti füzun eşkimi hun etti felek
Şirler pence-i kahrımdan olurken lerzan
Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek


***

Bir rivayete de göre Osmanlı-Safevi ilişkilerinin iyice gergin olduğu dönemde (1512-1514), I. İsmail, I. Selim'e mücevherler, kıymetli eşyalar gönderir. Ancak kıymetli eşya sandığından çok kötü bir koku gelir. Bu tahminen insan dışkısıdır. Bunun üzerine I. Selim de bir sandık hazırlatır. Bunun üzerine de gül kokulu lokum yerleştir. Altına da pusula (not) koyar. Osmanlı elçisi de bunu Şah İsmail'e gönerir. Şah, neden lokumu getirip, yedirdiğinin kaygısındadır. Elçi ise alttaki notu I. İsmail'e uzatır. Yazıda ise İsmail, "Herkes yediğinden ikram eder" diyordu. Şahın bunun üzerine yüzü kızardığı da anlatılır.

***

İran seferi öncesinde yavuz sultan selim, İsmail’e iki mektup göndermiştir. Bunlardan ilki, 23 Nisan 1514 senesinde gönderilen, gerek üslubu, gerekse yaklaşımı ile zamanına göre diplomatik açıdan çok güçlü bir mektuptur. Mektup şöyledir;

"bilesin ve agâh olasın ki, ilahî hükümlerden yüz çevirenlerin, dini ve şeriatı yıkmaya çalışanların bu hareketlerine, bütün Müslümanların ve bu arada adalet sever hükümdarların, kudretleri nispetinde mani olmaları farzdır. Bunu söylemekten maksadımız sudur: tekke kösesinden hâkimiyete yükselen sen, bu yolda yürüdün, Müslümanların memleketlerine saldırdın, şefkat ve utanmayı bir tarafa atarak zulüm kapılarını açtın, günahsız Müslümanları incittin, fitne ve fesadı kendin için temel prensip olarak kabul ettin, "umur-i padişahî ve ahkâm-i sehinsâhiyi muktezay-i heva-yi nefs ve ragbet-i tabiiyeye uydurup kuyud-i seriati hak ettin. ibâhe-i muharreme ve irakat-i dima-i mükerreme ve mescitleri yıkma, türbe ve mezarları yakma, ulema ile peygamber neslinden gelmiş olan seyyidlere ihanet "ve ilka-i mesâhif-i kerime der kazurat ve sebb-i seyheyn-i kerimeyn" gibi isler, senin kötü hallerinden bir kaçıdır. Dillerde dolaşmakta olan bunlar ve bunlara benzer hareketlerinden dolayı ulema kesin delillere dayanarak senin küfür ve irtidadina, senin ve sana tabi olanların öldürülmelerinin vacip olduğuna; mal ve rızıklarınızın yağma, kadın ve çocuklarınızın esir edilmesinin mubah olduğuna ittifakla karar vermişlerdir. Bu durum karşısında ben, Allah’ın emirlerini yerine getirmek, zulüm görenlere yârdim etmek ve "merasim-i nâmus-i pâdisâhî için " ipekli elbiselerimi çıkardım, zırh giydim, kılıç kusandım, ata bindim ve safer ayinin başında Anadolu yakasına geçtim. Maksadım, Allah’ın inayetiyle senin padişahlığını yok etmek ve böylece acizler üzerinden zulmünü ve fesâdini kaldırmaktır. Ancak, kılıçtan önce sana, sünnet-i seniyye icâbi islâmiyeti teklif ederim. Eğer yaptıklarına pişman olup can ve gönülden istiğfar eder ve aldığın kaleleri geri verirsen, tarafımızdan dostluktan başka bir şey görmezsin. Fakat kötü hallerine devam ettiğin takdirde "zulmet-i zulümden" simsiyah yaptığın yerleri nura kavuşturmak ve senin elinden almak üzere inşallah yakında geleceğim. Takdir ne ise öyle olacaktır. Selâm, hidayete tabi olanlaradır."

Bu mektubun ardından sefere çıkan yavuz sultan selim, uzun sureler boyunca İran topraklarında yürüdüğü halde bir turlu bir ordu ile karsılaşamaz. Bunun üzerine su unlu mektubu gönderir:

"Ey İsmail, ülkemin sınırında görünmekle bana meydan okudun. iste ben geldim, haftalarca yürüdüğüm halde ne senden ne de askerinden bir eser görmedim. Ölümüsün yoksa sağ mısın bilemiyorum, hile ve aldatmaktan başka bir şey bilmez misin? Şayet korkuyorsan bir tabip getir ki seni tedavi etsin. Seni daha fazla korkutmamak için güzide askerlerimden kırk bin kişiyi kayseri yakınlarında bıraktım. Düşman hakkında ancak bu kadar lütuf gösterilebilir"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder